Sevmesini Bilirsek
Bazen, bir söz insanın içine öyle dokunur ki, sanki tüm hayatını özetler. İşte bu cümle de öyle bir cümle:
“Sevmesini bilirsek, başkalarına acı vermeyi unuturuz.”
Ne kadar yalın, ne kadar derin…
Bir insan başkasına niye acı verir? Neden kırar, küçümser, dışlar, hor görür, yalan söyler, ihanet eder?
Çünkü sevmeyi unutmuştur.
Çünkü içinde sevgi yoktur.
Çünkü kendi kırılmış, ama o kırıkları onarmak yerine başkasını kırarak ayakta kalmaya çalışıyordur.
Oysa sevmek; tam da bu kırıklara, bu yaralara rağmen başkasına sarılabilmek demektir.
Bir çocuğun masum gülümsemesinde, bir annenin şefkatli ellerinde, bir dostun sessiz omuz vermesinde… Sevgi hep oradadır.
Ve insan eğer sevmesini bilirse, acı vermek onun doğasında barınmaz.
Birine bilerek zarar veremez.
Kalbini kırmaz, gururunu incitmez, gözünü yaşartmaz.
Çünkü sever.
Çünkü içinde bir şey titrer.
Çünkü bilir ki bir kalbi kırmak, bir ömrü karartabilir.
Sevgi bir lüks değil, bir ihtiyaçtır.
Oksijen gibi, su gibi, ekmek gibi…
İnsan sevmeden yaşayamaz. Yaşıyorsa da eksik yaşar, yarım kalır.
Yalnızlaşır, yabancılaşır, sertleşir.
Sonra kendi acısını, başkasına bulaştırır.
Bir bakarsınız, gülerken zehir saçar.
Bir bakarsınız, konuşurken iğneler.
Bir bakarsınız, susarken bile acıtır.
Ama sevgi…
Ah o gerçek sevgi…
İnsanın içini yumuşatır.
Sesini inceltir.
Bakışını derinleştirir.
Öfkesini dizginler.
İnsanı, insan eder.
Birini sevdiğinizde, onun canı yandığında sizin de içiniz yanar.
Birini sevdiğinizde, onun gözyaşı size ağırlık olur.
Onu üzmek istemezsiniz.
Ona kıyamazsınız.
Yorulsa, onun yerine yük taşımak istersiniz.
Sustuğunda, içinde ne fırtınalar koptuğunu anlamaya çalışırsınız.
Çünkü sevgi, sadece bir his değildir.
Empatidir.
Sorumluluktur.
Şefkattir.
Ve en önemlisi: sevgi, bir duruştur.
Kırmayan, dökmeyen, bağırmayan, küçümsemeyen bir duruş.
Bugün insanlar neden bu kadar acımasız oldu, hiç düşündünüz mü?
Neden trafikte birbirimizi boğazlıyoruz?
Neden sosyal medyada birbirimizi linçliyoruz?
Neden aynı sokakta yaşayıp birbirimize bu kadar yabancıyız?
Çünkü sevgiyi unuttuk.
Çünkü sarılmayı unuttuk.
Çünkü “nasılsın” sorusunu bile içten sormaz olduk.
Her şey yapaylaştı.
Duygular bile filtrelendi.
Ama kalp öyle değil. Kalp filtresiz sever. Gerçekten severse…
Bazen bir gülümseme yeter birinin gününü güzelleştirmeye.
Bazen bir “yanındayım” sözü, birinin boğulmaktan kurtulmasına vesile olur.
Bazen sadece dinlemek…
Sadece orada olmak…
İşte o zaman acı azalır, umut çoğalır.
Sevmesini bilen bir insan, güçlüdür.
Çünkü affedebilir.
Çünkü kin tutmaz.
Çünkü kendini başkasının yerine koyabilir.
Bu da onu hayata karşı daha dirençli, daha anlayışlı, daha yüce gönüllü yapar.
Ama sevemeyen?
Kalbi katılaşmış bir insan, başkasını düşünemez.
O hep kendi merkezlidir.
Ve böyle insanlar, en çok acıyı da kendilerine verir aslında.
Çünkü içlerinde sevgi yoksa, huzur da yoktur.
Bu yüzden diyorum ki:
Sevmesini bilirsek, başkalarına acı vermeyi unuturuz.
Çünkü sevgi bir nurdur.
İçine gireni aydınlatır.
Karanlık kalmaz.
Nefret kalmaz.
Zulüm kalmaz.
Sevgiyle yoğrulmuş bir kalp, başkasının canını yakamaz.
Can yakmak, onun ruhuna ağır gelir.
Sevmek, bir seçim değil; bir insani sorumluluktur.
Ve bu sorumluluğu hatırlarsak, belki bu dünya bir parça daha yaşanılır olur.
Belki çocuklar daha güvende hisseder.
Kadınlar korkmadan yürür.
Yaşlılar yalnız kalmaz.
Herkes biraz daha iyi olur birbirine.
Belki de tek eksik olan, kocaman bir sarılmadır.
Ve içten bir söz:
“Senin canın, benim canım kadar kıymetli.”
İşte o zaman, acı yok olur.
Çünkü sevgi olan yerde, acı barınamaz.

 
 
 
👏👏👏
YanıtlaSil