İstanbul’da Sonbahar
İstanbul’da sonbahar başka bir havadır. Yazın sıcağı, kalabalığı, gürültüsü derken insanın kafası allak bullak olur; ama sonbahar gelir, şehrin üstüne hafif bir hüzün, bir sakinlik çöker. Sabahları biraz serin olur, güneş yavaş yavaş çıkar, bazen sisle karışır. Boğaz’dan hafif bir rüzgâr eser, martılar bağırır, vapurlar geçer. İnsan birden durur, nefes alır, şehrin farklı bir yanını hisseder.
Yapraklar sararmaya başlar. Ağaçlar turuncuya, kahverengiye, altın sarısına bürünür. Emirgan, Yıldız, Fenerbahçe sahili… Hepsi ayrı bir tabloya dönüşür. Yerde biriken yaprakların üstünden geçerken hışır hışır sesler gelir. İnsan istemsizce durur, “Ne güzel, bir tablo gibi” der kendi kendine. Parklarda yürüyüş yapmak, kahve alıp bankta oturmak, İstanbul’un bu halini izlemek insana huzur verir.
Boğaz bir başka güzel olur sonbaharda. Sabahları puslu, akşamları hafif sisli olur. Güneşin ışıkları suya vurur, İstanbul başka bir şehir gibi görünür. Kadıköy’den Karaköy’e geçerken vapura binmek, rüzgârı yüzünde hissetmek, martıları izlemek… İşte o an insan “Bu şehri seviyorum” der. Sonbahar, Boğaz’da böyle bir şeydir; insanın ruhunu yumuşatır.
Tarihi semtlerde yürümek de ayrı bir keyiftir. Sultanahmet, Balat, Galata… Dar sokaklar, eski taş binalar, sararmış yapraklar… Hepsi bir araya gelince insan geçmişi hisseder. Küçük kafelerde oturup kahve içerken dışarıyı izlemek, yağmur sonrası ıslanmış kaldırımlara bakmak, İstanbul’u yaşamak budur. Hani derler ya, “Şehir ruhunu gösterir” diye, işte İstanbul sonbaharda ruhunu en çok gösterir.
Kafelerde, sahaflarda, kitapçılarda vakit geçirmek de çok keyiflidir. Sonbahar biraz içe dönük bir mevsimdir. İnsan sokakta yürürken birden durur, etrafına bakar, düşünür. Kültürel etkinlikler başlar; tiyatro, konser, sergi… Şehir hareketlenir ama öyle yazınki gibi kaotik bir hareket değil. Daha dingin, daha keyifli. İnsan hem kafa dinler hem de şehrin enerjisini hisseder.
Yağmur da ayrı bir güzellik katar İstanbul’un sonbaharına. Hafif bir yağmur yağar, kaldırımlar ıslanır, sokak lambaları suya yansır. İnsan şemsiyesini açar, yürür, düşüne düşüne. Hani bazen insan yalnız kalmak ister ya, işte öyle anlarda İstanbul’un sonbaharı yanındadır. Hüzünlü ama sıcak bir hüzün… Bir yandan da romantik. El ele tutuşan çiftler, banklarda oturanlar, vapurdan el sallayanlar… Her köşede bir sahne vardır.
İstanbul’un sonbaharı sadece bir mevsim değil, bir deneyimdir. İnsan buradayken hisseder; renkler, sesler, kokular… Hepsi birleşir ve şehrin kalbini gösterir. Sabahları kahveyle başlar, öğlenleri parkta yürüyüşle devam eder, akşamları Boğaz manzarasıyla biter. Sonbahar insanı yavaşlatır, düşündürür, geçmişi hatırlatır. Ama aynı zamanda sevdiklerinle paylaşınca keyfi iki kat olur.
İstanbul’un sokaklarında yürürken yaprakların hışırtısı, vapurlardan gelen rüzgâr sesi, martıların çığlığı ve kahve kokusu… Hepsi birleşince insan bir an durup “İşte hayat budur” der. Şehir sonbaharda yavaşlar, insanlar düşünür, aşıklar aşık olur. Sararmış yapraklar, hafif sis, rüzgâr ve yağmur… İstanbul’un sonbaharı insanın ruhuna dokunur, hafifçe ama derinlemesine.
İşte bu yüzden İstanbul’un sonbaharı bir başka güzeldir. Huzurlu, hüzünlü, romantik, melankolik… Her köşesi ayrı bir anıdır. İnsan ister yalnız yürüsün, ister bir dostla, ister sevgilisiyle… İstanbul sonbaharda, insanı kendine çeker, ruhunu sarar ve bir daha bırakmaz. #İstanbul #Sonbahar

 
 
 
Kalemine ve duygularına sağlık @okan bent kardeşim 👍
YanıtlaSilBen Facebook tan Gül seren 🙌
YanıtlaSilÖzlem ve hasret kokan guzel bir yazı
YanıtlaSil