Ülkenin Temeli Sallanıyor.

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin ekonomi politikaları, ülkenin karşı karşıya olduğu sorunları çözmekten ziyade, yoksulluğu sürdürülebilir hale getirmek üzerine kurgulanmış durumdadır. Bu durum, Türkiye’nin ekonomik yapısını giderek sarsarken, ülkenin sosyal ve politik dinamiklerini de derinlemesine etkiliyor. Kayıt dışılık, artık ekonominin neredeyse her alanına sirayet etmiş durumda. Bu durum, devletin kurumsal yapısının ciddi şekilde zayıflamasına neden olmakta ve toplumun her kesiminde güvensizliğe yol açmaktadır. Ekonomi yönetimi, Cevdet Yılmaz ve Mehmet Şimşek gibi isimler aracılığıyla, ekonomide bir dezenflasyon sürecinin yaşandığını ve toparlanma sinyalleri verildiğini iddia etse de, bu söylemler gerçekle bağdaşmamaktadır. Enflasyon oranlarındaki düşüş, büyük ölçüde baz etkisinden kaynaklanmaktadır. Bir yıl önceki yüksek enflasyon oranları üzerinden yapılan kıyaslamalar, mevcut durumu olumlu göstermekten başka bir işe yaramamaktadır. Türkiye, hâlâ yüksek enflasyon kıskacı altında; uzun vadeli enflasyon düşüşü için de herhangi bir işaret görünmemektedir. Ekonomi yönetiminin övündüğü bir diğer konu ise Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) rezervlerindeki artıştır. Ancak bu artışın, faize gelen sıcak parayla sağlandığı herkesin malumu. Carry trade olarak bilinen bu sistem, en küçük bir riskte bu sıcak paranın hızla ülkeden çıkmasına neden olabilecektir. Dolayısıyla, gerçek anlamda bir katma değer yaratmadan rezervlerin kağıt üzerinde artırılması, ekonomideki toparlanmanın bir göstergesi olarak sunulamaz. Ne tüketicilerin ne de yatırımcıların bu ekonomiye olan güveni artmamıştır. Türkiye, uluslararası yatırımcılar için artık cazibesini yitirmiş bir ülke konumundadır. Yabancı yatırımcılar, Türkiye’ye para getirirken, bu paranın nereye gideceği konusunda belirsizlik yaşamaktadır. Kredi derecelendirme kuruluşları, Türkiye’nin notunu artırsa da bu durum, hâlâ yatırım yapılabilir seviyenin çok altında kalmaktadır. Yabancılar, sadece faiz kazancı için Türkiye’ye gelmeyi tercih ederken, borsa veya fabrika yatırımları için kapılarını çalmaktan kaçınmaktadır. Ülke ekonomisinin nasıl döndüğüne gelince, büyük ölçüde mülteci iş gücü sayesinde. Yaklaşık 10 milyon civarında olduğu tahmin edilen mülteciler, sigorta kaydı olmaksızın çeşitli işlerde çalışmakta ve bu durum, kayıt dışı ekonomiyi besleyen önemli bir unsurdur. Mültecilerin yarattığı katma değer, elektrikten gıdaya kadar birçok alanda hissedilmektedir. Hükümet, bu durumu avantaja çevirmek adına, özellikle Avrupa Birliği'nden çeşitli fonlar alarak mültecileri tutmaya çalışmaktadır. Ancak bu durum, uzun vadede ülkenin ekonomik yapısını daha da zorlayacak bir yük haline dönüşebilir. Bunun yanı sıra, yurttaşlarımızın da sigortasız işler kabul etmesi, kayıt dışı ekonominin diğer bir dinamiğini oluşturuyor. Kısa dönemli ek işler, pek çok insanın geçim kaynağı haline gelmiş durumda. Bu da, kayıt dışı ekonominin büyümesine zemin hazırlıyor. Ekonomideki bu kayıtdışılık, vergi kaybına yol açarken, vergi mükellefleri arasında eşitsizlik yaratmakta ve toplumsal adaletsizlik hissini derinleştirmektedir. Vergiden kaçan işletmelerin sayısı hızla artarken, bunların rantlarına göz yumulması, toplumda büyük bir rahatsızlık yaratmaktadır. Enflasyonun belirli kesimlere servet transferi sağladığı gerçeği de göz ardı edilemez. Halkın büyük bir kısmı, artan fiyatlar ve yaşam standartlarındaki düşüş nedeniyle derin yoksulluk içinde yaşarken, küçük bir kesim, enflasyonu bahane ederek servetine servet katmaya devam etmektedir. Hükümetin bu duruma yönelik attığı adımlar ise durumu daha da kötüleştirmektedir. Ekonomi Bakanı, en son yaptığı düzenlemelerle, KDV’yi yüzde 18’den yüzde 20’ye çıkarmak gibi adımlarla halkın sırtındaki yükü daha da artırmıştır. Ülkenin geleceğine dair yapılan büyük vaatler, 2025 yılına kadar her şeyin daha iyi olacağına dair sözler, toplumda inandırıcılığını yitirmiştir. Mevcut koşullarda, böyle bir toparlanma asla mümkün görünmemektedir. İşsizlik oranı, resmi rakamlara göre bile yüzde 27’ye ulaşmışken, her gün iflas ve konkordato haberleri gelmekte. Bu durum, krizin derinleşeceğini gösterirken, hükümetin bu sorunları çözmek yerine, faiz indirimleri ile krizin etkilerini ötelerken, durumu yönetmeye çalışacağı görülmektedir. Hukukun üstünlüğü, demokratik hakların kullanılması, yatırım güvencesi, Anayasa’nın uygulanması gibi temel unsurların ihmal edilmesi, krizin bitmesini imkansız hale getirmektedir. Sonuç olarak, ülkede kaçak yaşamak, vergi kaçırmak, işçiyi sömürmek ve fahiş fiyata mal satmak meşrulaştırılmakta, devlet yönetiminde ne hukuka ne de etik değerlere saygı kalmamaktadır. Bu tür bir anlayışla devam edildiği sürece, Türkiye’nin ekonomik krizi aşması ve toplumsal huzuru sağlaması mümkün olmayacaktır. Ülke, derin bir krizle yüz yüze gelirken, bu durumu aşabilmek için köklü reformlar ve gerçekçi politikaların hayata geçirilmesi şarttır. Ancak mevcut iktidarın bu reformları gerçekleştirecek iradeye sahip olup olmadığı ise, oldukça tartışmalıdır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

“Universal Friendship” 🇮🇱

İntikamı Soğut

Gece ve Adam