Kadına Şiddete Hayır
Kadın olmak, bu ülkede cesaret ister. Çünkü her an bir “hanzo”yla karşılaşabilirsin. Ne mi hanzo? O erkeği tanımlayan bir kelime; kadını ikinci sınıf gören, ona hak ettiği saygıyı ve özgürlüğü vermeyen, onun yerini sürekli olarak aşağıda tutmaya çalışan o yaratıklar. Batıdan doğuya gidildikçe, bu hanzoluk daha da belirginleşiyor. Batıda belki fiziksel şiddet daha azdır, ama o psikolojik şiddet, o ikincilleştirme hala her sokakta, her evde, her işyerinde var. Doğuda ise bu mentalite daha da derinleşiyor, kadının varlığı tamamen yok sayılıyor. Bazen de dinin, geleneğin arkasına saklanarak kadına yönelik saygısızlık pervasızca sürdürülüyor.
Kadınların ezilmesinde, en büyük etkenlerden biri bu hanzo egemenliğidir. Erkekler, kendi iktidarlarını devam ettirmek için kadını sürekli olarak aşağılıyor. Batıdan doğuya gidildikçe, bu egemenlik daha da belirginleşiyor. Batıdaki bazı ritüeller, kadının iş gücüne katılımını engellemiyor, fakat batıdan doğuya doğru gidildikçe o saçma din ritüelleri devreye giriyor. O ritüeller ki kadının ruhunu teslim almaktan başka bir şeye yaramaz. Kadın, ilk başta iş gücüne katılmamalıdır, sonra “kadın nasıldır?”, “ne giyer?” gibi sorulara ise hiç girmiyorum. Çünkü mesele sadece giyim değil, mesele kadının bir birey olarak varlığını kabul etmemek.
Ve işte burada, “hanzo” dediklerimiz devreye giriyor. Bir tanesi, kadın ne yaparsa yapsın, yalnızca “erkek” kimliğiyle burnunu her işe sokar. Kendi dünyasında, kadını kontrol etmek için her yolu mubah görür. Gerçekten de, “erkeklik” adına bir çoğu, kadınları bir “yönetim altında tutma” projesi olarak görür. Sadece bizim toplumda mı? Tabii ki hayır! Her ülkede bir hanzo tipi var, ama Türkiye’de en çok rastladığımız türü, “her şeyi ben bilirim, kadınla ilgili her şeye karışırım”cı olanıdır.
Kadınlar için düzenlenen her 25 Kasım’da, “Kadına şiddete hayır” deniyor. Peki, sormazlar mı adama: “Şiddet demek ne demek, sen ne anlatıyorsun? Kadına şiddet demek de ne oluyor ki?” Çünkü bu zihniyetin kafasında, “kadına şiddet” dediğinde, “ya bir dur ya, bizim kızlar zaten çabuk sinirlenir, birazcık sert tepki versen ne olur ki?” diye geçer. Bu hanzoların aklına gelmeyen tek şey şu: Kadın sinirlendiği için değil, sustuğu için şiddet görür. O suskunluğun içinde biriken her acı, her korku, her haksızlık, her gözyaşı, bir gün patlamaya karar verir. Ama bu hanzolar öylece “Kadına şiddet demek ne ki? Biraz az konuş, tamam mı?” deyip geçer.
Bir tanesi var ki, “Kadınları sevmek, onlara baskı yapmamak demek değil mi?” diye düşünür. Ha tabii, işte bu hanzo tam da bu tiplerden biri. Ama yanılmakta, “sevmek” demek kadının ne giyeceğini, kiminle çıkıp kiminle görüşeceğini kontrol etmek değildir. Ama o bilmez. O, kadına sadece “ben sana ne yapmam gerektiğini anlatırım, sen de yaparsın” diyen o küçük zihniyetli yaratıklardan biridir. Sanki kadının hayatı, ona adanmış bir yol haritası gibi. Bu, erkek egemenliğinin altın formülü: Her şey kontrol altında olmalı. Özgürlük? O ne ki? Hayatını seçme hakkı? Onu zaten unuttuk! “Kadınlar için bir hayat var mı?” demek, onlar için hak edilmiş bir lütuf gibi gelir. Oysa, “Kadınlar için bir hayat var mı?” sorusunun cevabı, sadece “Evet, kadınlar var ve onları bu toplumda bir insan olarak görmek zorundayız” olmalıdır.
Başka bir örnek, Batıdan Doğu’ya doğru gittiğimizde, kadına yönelik şiddetin artması. Mesela, Güneydoğu’da sıkça karşılaşılan bir durumdur. Her yıl yüzlerce kadın, ya eşleri ya da yakınları tarafından öldürülür. Bunlar cinayet gibi görünse de, aslında bu olaylar kadının varlığını tehdit eden bir “hanzo kültürü”nün ürünüdür. Birçok kadının bu öldürülmeden önce maruz kaldığı şiddet, sadece fiziksel değil, ruhsal da olmuştur. Evde şiddete uğrayan bir kadının sesi duyulmaz, yetkililer genellikle şiddeti görmezden gelir, çünkü o kadının sesi, kadının düşünceleri, bir erkeğin sözüne karşı çıkması, toplum tarafından hoş karşılanmaz. Kadının varlığını reddeden bu düşünce, toplumun her katmanında görünür.
Bir diğer örnek de son yıllarda artan “namus cinayetleri”dir. Hangi kadının neyi giyeceği, hangi saatlerde dışarıda olacağı, hangi erkekle arkadaşlık yapacağına karar veren zihniyet, kadınların hayatlarını karartıyor. Oysa namus, kadının vücuduna, kadının ruhuna, kadının özgürlüğüne müdahale etmeyi haklı çıkarmaz. 2021 yılında bir kadının öldürülmesinin ardından, ailesi tarafından yapılan açıklamalarda, “bu kadının adı çıkmış” gibi bir söylemle karşılaşıldı. Bunun ne demek olduğu çok açıktır: Kadının ne giydiği, hangi hayatı yaşadığı, onun öldürülmesinin gerekçesidir. Burada tek suçlu olan, o kadının ölümü değil, kadına hak ettiği özgürlüğü vermeyen zihniyettir.
Kadınların üzerindeki baskı, en çok da bu hanzo erkek egemenliği sayesinde devam ediyor. Erkil toplum yapısının temeli, kadının ikinci sınıf vatandaş olarak görülmesine dayanır. Erkekler, “ben ne dersem o olur” mantığıyla hareket eder, kadına da sadece bu düzende, bu dar kalıplarda yer verir. Kadının ne düşündüğüne, ne hissettiğine, ne istediğine bakmazlar. Her şey erkek egemen zihniyetin içinde şekillenir. Bir kadının hayalleri, bir kadının arzuları, bir kadının tek başına ayakta durma gücü sürekli olarak sorgulanır.
İşte bu noktada, hükümetin rolü devreye giriyor. Kadınların sesini çıkarması engelleniyor, kadına yönelik şiddet artarken, hükümet sadece seyrediyor. Kadınlar öldürülüyor, tecavüze uğruyor, ve en basitinden evlerinde şiddet görüyorlar ama yasalar uygulanmıyor. Her gün bir kadın bir hanzo tarafından katlediliyor, ama bu düzenin bekçileri susuyor. Gerçekten bir kadını savunacak bir yasa yok. Ya da var, ama bunlar sadece kağıt üzerinde. Yaşananları görmüyorlar, hissettiklerini önemsemiyorlar. Yasalar, kadınları gerçekten korumuyor. Hükümetin sessizliği, sadece şiddeti daha da normalleştiriyor.
Birçok erkek, kadını ikincil olarak görmenin ötesine geçemez. Kadınların toplumsal yaşamda eşit bir yer edinmesi, çoğu erkeğin kabusu olmuştur. Çünkü onlar için kadının ezilmesi, onların egemenliğini sürdürmenin en kolay yoludur. Ancak şunu unutmasınlar: Her kadının hesabını bir gün soracağız. Yüzyıllardır süren bu hanzoluk, bu erkek egemenliği, bu kadının yok sayılması düzeni son bulacak. O kadınlar sesini yükseltecek, korkusuzca yaşayacak.
Kadınların tedirgin olduğu her an, bu hanzo egemenliği bir adım daha güçleniyor. Ama her kadının korkusuzca yaşadığı bir dünya kurana kadar bu mücadele devam edecek. Ne Batı’nın ne de Doğu’nun kadını ezme kültürünü kabul etmiyoruz. Kadın, her yerde eşittir. Bu mücadele, sadece kadınların değil, herkesin mücadelesidir. Her kadının tedirgin olduğu her an, bizler de oradayız. Çünkü bu, sadece bir kadının değil, tüm toplumun meselesidir.

 
 
 
kadına şiddet onursuzluktur
YanıtlaSil