Genç Kal Yaşlanma


 İçindeki Maymunu Sustur!


Yaşlanmak mı? Yok ya, yaşlılık dediğin hikaye… İnsan aslında libidosuyla, egosuyla, içindeki şu kuduruk maymunla başa çıkmayı öğrenirse, yaşlılık diye bi şey kalmaz. Yoksa sen otur hâlâ 20 yaşındaki gibi hormonlarla boğuş, sonrasında gelsin tansiyon, şeker… “Abi ben eskiden aslan gibiydim,” de, millete anlat. Kimse dinlemez. İçindeki sanat, edebiyat aşkını körelt ki, maymunu sustur. Ha, zor mu? Eh, biraz…


Ama bak şunu söyleyeyim; bilimle uğraş. Gerçi kafan artık beton gibi olmuştur, kabul et. Etrafında dönüp dolaşan, senin gibi kafası kalınlarla debelenmektense otur, bi şeyler öğrenmeye çalış. “Anlamıyorum ya, çok karışık bunlar,” dersin belki ama olsun. Hiç anlamasan da dene, en azından başkalarının işine karışmayı bırakırsın.


Bi gün oturup “Ya ben ne yapıyorum hayatla?” diye düşündüğünde, ölüvermişsin. Bak oooohh, rahatlık! Dünya senden kurtulmuş, sen de kendinden. Gözünden solucan çıkmış, gündüzleri selam veriyor, ama sen hâlâ “O kimdi, bu ne dedi, şu ne yapacak?” derdindesin. Hadi be oradan, gözünü seveyim.


Şimdi bir sahne kurayım sana: Mahallenin köşesinde sıcak simit almış gelmiş biri. Sıcacık kokusu burnuna gelir ya, of! Etrafını dönüyorsun, simitle o konuşuyor, bilimle sen.


“-Abi sıcak simit aldım, yer miyiz?

-Yeriz tabii! Kaç tane aldın?

-5 tane aldım. Sohbetle katık ederiz, bi yandan da bilim konuşuruz.”


Ama konuşacağın bilim, Google’dan kopyala-yapıştır olmasın. Aç bi kitap, oku. Beyin ne kadar kireçlenmiş olsa da, illa ki bi şey kalır. Yoksa hâlâ “Şu ne yaptı? Şunun karısı kimdi? Aman o bana yan baktı,” diye, dedikodu kazanını karıştırmaya devam edersin.


Bunu yazarken bile düşünüyorum; insanlar oturup tartışıyor, hayatlarını harcıyor. Halbuki, kimsenin umrunda değilsin. Ölüp gittiğinde arkandan iki kişi “Hah kurtulduk!” diyecek. Gerisini zaten unuturlar. Sana düşen, kendi derdine yan, ama yanarken de biraz anlamaya çalış. Belki bu dünyadan anlamış olarak gidersin.


Edebiyat ve sanat demişken, bunlar seni yaşlılıktan bile daha çok yorabilir. Çünkü bak, sanat dediğin, içini kemirir. Aşk acısı gibidir; iliklerine işler, ama terk etmez. O yüzden, yaz, çiz, oku… En azından dünyayı daha iyi bir yer yapmaya çalışırken harcarsın enerjini, etrafındaki insan çöplerine değil.


O sıcak simidin susamları dökülürken “Yaşlanmak mı, o ne ki!” diye güleceksin. Belki de bilimle uğraşıp beynini diriltirken, etrafındaki plastik kafalara aldırmadan yoluna devam edersin. Unutma, yaşlılık korkulacak bir şey değil; saçma sapan şeylerle uğraşıp beynini daha da yaşlandırmak korkulacak şey.


Hadi, sıcak simit ve bilimin tadını çıkar. Ama susam dökme sağa sola bak hayattaki dalgana.!!!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

“Universal Friendship” 🇮🇱

İntikamı Soğut

Gece ve Adam