Kayıtlar

Ocak, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Dev Adamlar Küçük kadınlara Yenilir

Resim
Bak şimdi anlatayım , dev yürekli adam dediğin her şeyden önce delikanlıdır. Sevdi mi yüreğiyle sever, karşılık falan beklemez. Ama gel gör ki, bazı küçük hesaplı kadınlar bunu anlamaz. Şimdi adam gönlünü ortaya koymuş, elinden ne geliyorsa yapıyor. Kadın da hâlâ, “Bu niye böyle davranıyor? Kesin bir iş var,” diye sorguluyor. Amına koyayım, seviyoruz işte, neyin derdindesin? Adam sabah kalkar, “Acaba o bugün nasıl?” diye düşünür. Geceleri kafayı yastığa koyduğunda hâlâ sevdiği insanın iyiliği için plan yapar. Ama kadın, “Böyle her şeyi düşünüyor ama kesin bir çıkarı var,” diye kurar kafasında. Şimdi soruyorum, adam sevince suç mu oluyor? Sevdiği için bir karşılık mı araması lazım? Küçük hesaplı kadınlar işte, sevgiyi anlayacak kapasite yok. Sürekli bir şüphe, bir paranoya. Adamın her güzel hareketine bir anlam yükler. Mesela adam, kadın üzülmesin diye her şeyi tolere eder. Ama kadın yine sorgular: “Niye bu kadar anlayışlı? Beni kandırmak mı istiyor?” Amına koyayım, bu kafa ne? ...

Ahmet Necdet Sezer

Resim
Ben diyorum ki, Ahmet Necdet Sezer bu ülkenin gördüğü son gerçek Cumhurbaşkanıdır. Çünkü o makamın ne anlama geldiğini bilen, oranın hakkını veren, mütevazı, onurlu ve vakur bir liderdi. Sezer, halkın içinde yetişmiş, hukukçu kimliğiyle liyakatin ne olduğunu herkese göstermiş bir devlet adamıdır. Görevdeyken tek derdi devlete ve millete hizmet etmekti, başka hiçbir çıkarın ya da planın içinde olmadı. Ahmet Necdet Sezer, Cumhurbaşkanlığı’na Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’ndan gelmiş, hukukun üstünlüğüne inanmış bir liderdi. Koltuğu bir güç aracı olarak görmedi; orayı milletin haklarını savunması gereken bir sorumluluk makamı olarak kabul etti. Siyasi baskılar, krizler ya da çıkar odakları karşısında asla eğilip bükülmedi. Haktan ve hukuktan yana olmayı her zaman ön planda tuttu. Bu yüzden “onurlu” ve “vakur” sıfatları ona çok yakışır. Çünkü Sezer, devlete hizmette dürüstlüğü ve liyakati esas alan bir anlayışı temsil etti. Mütevazı yaşam tarzı, onun karakterinin en önemli yansımasıydı. Cum...

Hrant Dink

Resim
Hrant Dink, bu toprakların yetiştirdiği en cesur ve en sevgi dolu seslerden biriydi. Her cümlesinde barıştan, kardeşlikten ve insan olmanın erdemlerinden bahsetti. Onun hayali, sınırların ötesinde bir insanlık ailesiydi. Ancak, 18 yıl önce karanlık bir el bu sesi susturdu. Bugün Hrant’ı anarken, onun ideallerini yaşatmak, geçmişin hatalarını unutmadan geleceği inşa etmek için bir kez daha düşünmeliyiz: Sevgi gerçekten yaşatır. Bir an için dünyanın en yüksek noktasına çıktığımızı hayal edelim. Öyle bir yükseklik ki ne sınırlar, ne bayraklar, ne de ayrıştırıcı çizgiler görünür. Yalnızca yeryüzünün tek bir bütün olduğu, insanlığın aslında aynı kaynaktan beslendiği gerçeğiyle baş başa kalırız. İşte Hrant Dink de böyle bir perspektifle baktı dünyaya. Farklılıkları bir tehdit değil, bir zenginlik olarak gördü. Birbirimize duyduğumuz sevgiyi artırdıkça, ayrışmaların yok olacağına inandı. Ancak ne yazık ki, sevginin birleştirici gücü her zaman tehdit olarak algılanmıştır. Hrant Dink, barı...

Kudret, Bağımsızlık, Vatan

Resim
  Biz Atatürk’ün Gençliğe Hitabesiyiz. Her birimiz bu hitabede dile gelen sorumluluğun mirasçılarıyız. Bu sorumluluk yalnızca bir yaş grubuna ait değildir; her yaşta, her kesimde ve her dönemde, kalbinde vatan sevgisi taşıyan, vicdanını özgürlüğün sesiyle dolduran herkes bu mirasın bir parçasıdır. Atatürkçülük, yalnızca bir düşünce değil, vicdanların ortak bir haykırışıdır; bu haykırış, bağımsızlık aşkının ve memleket sevdasının sesidir. Atatürkçülük: Evrensel Bir Vicdan Atatürkçülük, insan olmanın, barışa inanmanın, akıl ve bilimle yol almanın adıdır. Bu düşünce, yaşla, unvanla ya da kimlikle sınırlandırılamaz. Herkes, vicdanında adaleti ve özgürlüğü yeşerten bir ışık taşıyorsa, o ışık Atatürk’ün yoludur. Bu yol, bağımsızlık ve medeniyetin birleştiği, geçmişin ve geleceğin aynı anda korunduğu bir yoldur. Bir Tarafız: Hakikatin ve Adaletin Tarafı Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi, tarafsız bir metin değildir; hakikatin, adaletin, bağımsızlığın ve insan onurunun tarafıdır. Biz de b...

İyilik İyiliktir

Resim
Yaptığın Sana Geri Dönecektir; O Yüzden Sadece İyilik Yap ! Hayat, bir ayna gibidir. İnsan, ne ekerse onu biçer, ne verirsen o sana geri döner. İyilik yapmak, karşılık beklemeksizin yapılan en saf ve insan ruhunu arındıran eylemlerden biridir. İyiliğin, kişinin kendisine, çevresine ve topluma olan etkisi, yaşamın her anında gözle görülür bir gerçekliktir. Ancak iyilik, yalnızca karşılığını düşünmeden yapıldığında anlam kazanır. Hayatım boyunca birçok iyilik yaptım. Bunlar, ne büyük olaylardı ne de destanlara konu olacak hikayeler. Küçük dokunuşlardı; belki bir yardım eli uzatmak, belki bir yüreği ferahlatmak… Kimse bilmez, ama elimden geldiğince üzerime düşeni yapmaya çalıştım. Bunu burada yazmam, kendimi övmek ya da yaptıklarımı saymak için değil. Çünkü beni tanıyanlar, nasıl biri olduğumu zaten bilirler. Bu, bize anne babamızdan kalan en değerli mirastır: İnsanlara yardım etmek ve iyiliği bir yaşam biçimi haline getirmek. İyiliğin Mirası Ailemden öğrendiğim en önemli şey, iyilik yapm...

Aile Saadeti Nostalji

Resim
  Belli ki aybaşı… Maaş alınmış, eve elleri dolu giren babalar, heyecanla bekleyen çocuklar. O eski günlerde, çocukların gözleri sadece saatte değil, babanın eve gelişiyle parlayan bir umutla doluydu. 15-20 gün önceden alınan sözler vardı; “Maaşı alalım, söz!” denilen cümleler ve o sözlerin etrafında kurulan hayaller. Çocuklar o günün heyecanını sabırla beklerken, “Babam bir gelse” diyerek, umutla zamanı izlerdi. Babalar eve dönerken, sadece poşetleriyle değil, evin içine yayılan sıcaklıklarıyla da gelirlerdi. O an, eve ne getirdiğinden çok daha fazlasını taşırdı. Çünkü evdeki her şey, babanın varlığıyla değerlenirdi. Sadece maaşla değil, yüreğiyle, emekleriyle de gelirdi. O poşetlerde bazen bir kutu bisküvi, bazen bir oyuncak olurdu, ama aslında getirdiği en değerli şey, sevgisi, çabası ve o anda hissettirilen güvendi. O zamanlar ailedeki o sıcak paylaşım, tüm yorgunluğu unuttururdu. Babaların eve dönüşü, sadece bir iş gününün bitişi değil, evdeki huzurun, sevgisinin ve güveni...

Sabır Tükenirse!!

Resim
  Bak şimdi, sevgi dediğin güzel bir şey. Ama sırf seviyor diye birinin sabrını zorlarsan, işler sarpa sarar. İnsanlar sevdiği için fedakârlık yapar, tahammül eder, ama bu tahammül sonsuz değil. Bir yere kadar sabrederler, ondan sonra “SİKER BAYILTIR ” kardeşim! Çünkü kimsenin sabrı taş değil. Sürekli denersen, sabır denen şey öyle bir patlar ki, toparlayamazsın. Birini seviyorsan, onu sınamak yerine ona değer vermen lazım. Ama sen bu sevgiyi sömürmeye kalkarsan, karşı tarafın sabrını çatlatırsın. Ve o sabır çatladığı an, tokadı öyle bir yersin ki, hayat sana ters döner. “Ben ne yaptım ki?” diye bakınırsın ama iş işten geçmiş olur. Çünkü sevgi dediğin şey, sabrı zorlayınca bir yere kadar gider. Ondan sonrası “SİKER BAYILTIR” hikayesi olur. Hep alıp hiç vermiyorsan, bu oyunun kaybedeni sensin. İnsanlar seni seviyor diye her şeyine göz yummaz. Onların da bir sınırı var. Sürekli dener, sürekli itip çekersen, o sınırı geçersin. Ve geçtikten sonra o insan öyle bir gider ki, arkasınd...

Eski istanbul Afişlerde

Resim
Anne ve babalarımızın, büyüklerimizin anlattığı o eski İstanbul, hem sokaklarıyla hem de içindeki insanlarla bambaşka bir ruh taşıyordu. Yobazlıktan, hoyratlıktan uzak; insanları bir araya getiren, paylaşımı ve sanatı yücelten bir şehirdi. İstanbul, sadece binalardan ya da boğazdan ibaret değildi. O şehir, insanıyla, kültürüyle ve özellikle sanatın her kesime ulaşabildiği yapısıyla bir masal gibiydi. İşte bu masalın en canlı örneklerinden biri, Bebekteki Belediye gazinosunda o unutulmaz sanat geceleriydi. Şu afişe bir bakın. “Sanat güneşimiz Zeki Müren’in sanat zirvesi” yazıyor. Daha başlıktan büyüleniyorsun. Ama sadece Zeki Müren değil, o sahnede kimler yok ki? Jaklin Fransua, Münir Özkul, Blue Bell Girls, Oya Alasya, Nilüfer Koçyiğit, Darvas, Kevser Tanrıkut, Cem Karaca ve Moğollar… Bugün böyle bir kadroyu bir arada görmek hayal gibi gelir. Ama o zamanlar, İstanbul’da bu geceler sanatın bir şöleni gibiydi. Ve en önemlisi, bu şölen herkes içindi. Zengin ya da fakir fark etmezdi; o sa...