Köşene Çekil

Ulan bir insan en çok kimlere güvenir? En yakınına, en sevdiklerine… Hani beraber yol yürüdüklerine, sırt sırta verdiklerine… “Bu adam sağlamdır, bu kadın beni satmaz.” diye düşündüklerine… Ama işte, bir bakıyorsun ki her şey koca bir yanılgıymış. O zaman ne yaparsın? Kendi köşene çekilirsin. Çünkü içindeki dünya çatlamış, bir bok kalmamıştır eskisi gibi.


Güven dediğin şey öyle her önüne gelene harcanacak bir şey değilmiş meğer. İnsan bunu zamanla anlıyor. Hele ki hayat, gözünün içine baka baka sana dersini veriyorsa… Çoğu insan, işine geldiği kadar yanındadır. İşine gelmeyince? Siktir olup gider. Bir bakmışsın, en güvendiklerin en büyük kazığı atmış sana. O an beynin yanar, suratına bir tokat yemiş gibi kalırsın. Hayatın bir filmi vardıysa, meğer başrol sen değilmişsin. Yan roldeki adamı, seni kullanıp başrole geçmiş bile.


İlk başta inanamazsın. “Yok ya, vardır bir açıklaması.” dersin. Yoktur! O defter çoktan kapanmıştır ama senin haberin yoktur. Onca yol yürüdüğün insan, aslında senin yanında değilmiş. Gölgen bile seni daha çok sahiplenmiş de haberin yokmuş. Bu gerçekle yüzleştiğinde, içindeki ses susmaz. “Ben mi fazla iyiydim? Yoksa onlar mı baştan beri çakaldı?” diye sorarsın. Ama işin kötüsü, cevap bulamazsın. Çünkü bazen insanlar zamanla değişir, bazen de sen onların gerçek yüzünü görmek için fazladan zaman harcamışsındır.


Kendi köşene çekilmek, aslında kaçış değil. Bir nevi sigara molası gibi… Ama sigarayı bile yakamadan, kendi kendine konuştuğun o sessiz anlar vardır ya, işte öyle. Oturup bir düşünme vakti. “Lan ben nerede hata yaptım?” diye sorarsın kendine. Oysa hata sende değildir çoğu zaman. Sen adamsın, güvenmişsin. Ama karşındakinin ne mal olduğu sonradan çıkıyor işte. Herkesi kendin gibi sanmak, en büyük yanılgındır.


Sonra diyorsun ki, “Artık kimseye güvenmeyeceğim!” Hadi len! Kendini mi kandırıyorsun? İnsan dediğin yaratık, güvenmeye muhtaç. Ama işte, artık gözün açılır. Eskisi gibi saflığına yatmazsın. Kim neyin nesi, kim işine geldiği kadar yanında, kim gerçekten adam gibi adam… Daha iyi süzersin.


Bir süre kendi köşende kalırsın. O köşe, bir nevi sığınaktır. Kendi kendine konuştuğun, hesaplaştığın, hatta bazen kendine kızdığın yerdir. “Lan ben bu adamlara bu kadar güvendim de ne oldu?” diye sorarsın. Ama iş işten geçmiştir. O yüzden oturur, yeni bir yol haritası çizersin kendine. Bundan sonra kimle yürünecek, kimle sadece selamlaşılacak, kim tamamen siktir olup gidecek, ona karar verirsin.


Ama şu var: İnsan en büyük dersleri yalnızken öğrenir. Düşünsene, en çok canın yandığında, en yalnız hissettiğinde kafan çalışmaya başlar. Kendi köşene çekildiğin o zaman dilimi var ya, işte o seni sen yapar. Orada, içinde bir şeyler kıvılcımlanır. Belki bir daha eskisi kadar temiz bir güven duygun olmaz ama sağlam bir radar geliştirirsin. Hangi adam güvenilir, hangisi kuyu kazmaya meyilli, artık anlamaya başlarsın.


Gün gelir, kendini toparlarsın. Öyle sonsuza kadar köşende kalacak değilsin ya… Ama bu sefer, yürüdüğün yollar farklı olacak. Kimseyi gözün kapalı kabul etmeyeceksin. En güvendiğin adamı bile, önce bir tartacaksın. Artık her “Dostum” diyenin dost olmadığını öğreneceksin.


Ve en önemlisi, artık kendine güveneceksin. Çünkü hayatta en sağlam dost, insanın kendisidir. Bir daha kimseyi gözün kapalı hayatına almazsın belki ama kendinle barışık olduğunda, o köşeden çıkmaya da cesaretin olur.


Şimdi bir süre kendi köşende dur. Çünkü orası, en azından kazık yemediğin yerdir. Bir gün elbet tekrar güveneceksin ama bu sefer kime güvendiğine daha dikkat edeceksin. O zamana kadar, sakin.


  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

“Universal Friendship” 🇮🇱

İntikamı Soğut

Gece ve Adam