Haftanın Fıkrası
Haftanın Fıkrası:
Bir kadın, bebeğini 40 hafta karnında taşısın… fakat nasıl doğurması gerektiğine futbolcular karar versin!
Bu bir fıkra değil aslında.
Bu bir sistem komedisi.
Yani gülmemiz gereken bir trajedi.
Karnında 3 kiloluk bir mucizeyi taşıyan bir kadın değil de, 3 kilo beyinle ortalığı velveleye veren topçu tayfası konuşuyor kürsülerde.
Mesela kaleci diyor ki: “Normal doğum kadının ruhunu temizler.”
Forvet karışıyor: “Yok canım, sezaryen daha sağlıklı, ben anneme sordum.”
Orta saha dağıtıyor: “Kadın dediğin acı çeker, yoksa anne olamaz.”
Defans, topu bilim insanına vermiyor.
Çünkü bilim, onların oyun planında yedek kulübesinde oturuyor.
Kadın doğuracak…
Ama kararı “el kaldıranlar” verecek.
Doğumun nasıl olması gerektiğine, regl izninin kaç gün olacağına, kürtajın caiz mi haram mı olduğuna…
Yani kadının kanı, canı, eti, kemiği tartışmaya açık.
Ama futbolcunun sakal tıraşı milli meselemiz!
Olay sadece futbolcularla da sınırlı değil elbet.
Yorumculardan din adamlarına, siyasilerden talk showculara kadar herkes “kadın doğursun ama bizim yöntemle” diyor.
Sanki bu ülkede en çok doğum yapanlar, hamileliği yaşayanlar değil de hamasetiyle mikrofonu doğurtanlar.
“Kadının doğası şudur”, “annelik kutsaldır”, “rahim bizimdir”, “regl tatili bölücülüktür” gibi cümleleri arka arkaya dizdiğinde ortaya modern bir ortaçağ çıkıyor.
Bir kadın doğuracak.
Ama karar hakkı yok.
O sadece taşıyıcı.
Sadece sancıyı çeken.
Sadece sessizce razı olan.
Ama ses çıkarırsa “feminist”, “aile düşmanı”, “ahlak dışı” gibi mühürlerle etiketlenen…
Erkeğin göbeği büyürse “karizma”, kadının karnı büyürse “hassas konu”.
Erkek babalık iznine çıkınca “duyarlı”, kadın doğum izni alırsa “iş verimliliğini düşürüyor”.
Hep çifte standart, hep cinsiyetin siyasete kurban edildiği bir tiyatro.
O yüzden bu hafta güleceksek, fıkraya değil, sistemin absürtlüğüne gülelim.
Kadının rahmi üzerinden yapılan ideolojik atışmalara değil, o rahmi taşıyan bedenin hakkını savunmaya gülelim.
Komik olan doğum değil, doğum hakkında konuşanların profili.
Bir kadın bebeğini 40 hafta taşır.
Gece uykusuz kalır, gündüz mide bulantısıyla yaşar.
Hormonu değişir, bedeni değişir, duygusu değişir…
Sonra biri çıkar ve “doğum pozisyonunu” tarif eder.
Yani hiç doğurmamış, hiç sancı çekmemiş, hatta doğum hakkında tek satır kitap okumamış biri…
Bir düşün;
Futbolcular hamileliği yorumluyor.
Hocalar doğum yöntemlerini tartışıyor.
Siyasetçiler vajinal sağlık üzerine önerilerde bulunuyor.
Ve tüm bu saçmalıklar, “kadın sesi” olmadan yapılıyor.
Bir kadın doğuracaksa, nasıl doğuracağını da kendisi seçer.
O kararı ne futbolcu verir, ne yorumcu, ne vekil, ne din adamı…
O kararı yalnızca kadın verir.
Çünkü o sancıyı o çeker.
O canı o verir.
Ve o çocuk onun kalbinde atmaya başlar.
Haftanın fıkrası burada biter.
Ama umarız bu zihniyet bir gün gerçekten biter. Okan Bent Önok

 
 
 
hanzolara göre kadının adı yok
YanıtlaSil