Vedalaşmayın
Birini kaybetmek, sadece son bir el sallamak, bir mezar başında birkaç kelimeyle vedalaşmak değildir. Asıl zorluk, o yokken yaşamayı öğrenmektir. Onun sesi artık duyulmaz, varlığı fiziksel olarak hissedilmez ama kalbinin bir köşesinde hep yaşar. Evdeki boş bir sandalye, birlikte bakılan bir manzara, paylaşılmış bir anı… Hepsi artık sessiz ama ağırdır. Çünkü onun olduğu yere her baktığında, ruhunun bir parçası sanki hâlâ oradadır. Sanki zamanı geldiğinde gidip onu alabilecekmişsin gibi gelir ama bilirsin ki o artık gelmeyecek.
Kederin bir takvimi yoktur. Üç gün, üç ay, üç yıl… Hiçbiri acının ne zaman dineceğini söyleyemez. Bazen sabah uyanırsın, bir güç vardır içinde. “Artık kabullendim,” dersin. Ama akşam olup da eski bir fotoğrafa denk geldiğinde, yıkılırsın. Bir şarkı başlar radyoda, hatıralar su gibi gözlerinden akar. Küçücük bir detay, bir eşya, bir ses… Seni alır, onun yokluğuna geri götürür. İşte bu yüzden yasın bir standardı yoktur. Herkesin acısı kendine özgüdür, herkesin zamanı kendine aittir.
Bu iniş çıkışlar birer zayıflık değil, tam tersine sevginin hâlâ yaşadığının göstergesidir. Çünkü sevgi, kayıpla bitmez. Bazen şekil değiştirir, bazen başka bir dile dökülür. Ama oradadır. Kalbindedir. Sessizdir ama gerçek. Çünkü gerçekten sevdiğin birini kaybettiğinde, içindeki bir parça da onunla birlikte gider. Ve hayatın geri kalanında, hep o eksik parçayla yaşarsın.
İnsan bu süreçte çoğu zaman suçluluk hisseder. Gülerken bile utanır. “O artık yokken, ben nasıl nefes alabiliyorum?” diye düşünür. Ne zaman neşelenmeye başlasa, hemen ardından bir suçluluk dalgası gelir. Ama yaşamak suç değildir. Gülmek, umutlanmak, bir kahve içip gökyüzüne bakmak ihanete benzemez. Aksine, sevdiğinin senden alıp götüremediği şeylerin hâlâ seninle olduğunu gösterir.
Çünkü sevgi, ölümle birlikte bitmez. O artık seninle aynı odada olmayabilir ama bıraktığı iz, senin hayatına yön verir. Onun sesi, gülüşü, sana kattıkları… Bunlar artık birer anı değil; senin kişiliğinin bir parçasıdır. Sen yaşadıkça o da yaşar. Birlikte geçirdiğiniz zaman, artık seni şekillendiren bir yapı taşına dönüşür.
Zamanla anıların acısı azalmaz, ama sen güçlenirsin. Hatıralar ağır olmaya devam eder ama senin omuzların da gelişir. İlk başta kaldıramadığın duygular, zamanla seninle birlikte yaşamaya başlar. Artık onları bastırmazsın, saklamazsın. Onlarla barışırsın. Çünkü yas, sadece bir kaybın ardından duyulan üzüntü değil; aynı zamanda kendini yeniden inşa etme sürecidir.
Ve bu süreçte şunu da öğrenirsin: Bazen güçlü olmak, ağlamamayı başarmak değil, ağlarken de yürümeye devam etmektir. Bazen en büyük cesaret, sabah yataktan kalkabilmektir. Bir kahve koyup, perdeleri açabilmektir. Yaşamak, aslında devam etmektir. Ama unutmak değildir. Unutmak, zaten mümkün de değildir. Gerçek sevgi, iz bırakır. Zaman silmez. Sadece dokunmaz hâle getirir.
Hayat kaldığı yerden devam eder gibi görünse de, aslında senin için artık hiçbir şey eskisi gibi değildir. Ama bu yeni hayat da yaşanabilir. Onun yokluğunda da anlamlı olabilir. Çünkü sen onunla yaşadıklarını, öğrendiklerini, sevgisini içinde taşıyorsun. Ve bu da onun hâlâ seninle bir şekilde yürüdüğünün kanıtıdır.
Bir gün gelir, en karanlık anda bile içindeki ışığın sönmediğini fark edersin. O ışık, sevdiğinin kalbinde yaktığı ışıktır. Gittiği yerden, belki göremediği bir yerden, senin yaşadığını hissedebilsin diye içini aydınlatan bir güçtür. Ve o ışık sana, hâlâ yürümen gerektiğini fısıldar. Çünkü onunla yaşadıkların, sadece geçmişte kalmamalı. Bugünün de bir parçası olmalı.
Kaybettiğini konuşmaktan çekinme. Hatırla. Gerekirse ağla. Ama aynı zamanda kendine iyileşme hakkı da tanı. Çünkü sevdiğin kişi, senin hep üzülmeni istemezdi. Onunla olan geçmişin değişmiş olabilir, ama hayatın hâlâ akıyor. Ve o akışın içinde senin de yerin var.
Yaşamak bir onurdur. Hele bu kadar büyük bir sevgiyi, bu kadar derin bir kaybı içinde taşıyorsan… Bu da bir mirastır. O mirasla ayakta durmak, sevdiğinin sana bıraktığı en büyük emanettir.
Ve her ne olursa olsun…
Yorulduğunda dur, ama vazgeçme.
Başını kaldır, gökyüzüne bak.
Çünkü hâlâ kalbinde bir ışık yanıyor.
Bu yazı,
Kaybettiklerine hâlâ kalbinde yer açan,
Gidenin ardından susmak yerine onu yaşatan,
Her sabah eksikle uyanan ama yine de yürümeye devam eden,
Bir fotoğrafa bakarken içi titreyen,
Bir kokuda, bir şarkıda, bir sessizlikte sevdiğini bulan herkese ithaf edilmiştir.
Çünkü kaybetmek, sevmeyi bırakmak değildir.
Ve yaşamak, unutmak değil;
Sevgiyle hatırlamaya cesaret etmektir.

 
 
 
harika yazı
YanıtlaSil