Kayıtlar

“Köprüde Yarım Kalan Hikaye”

Resim
  Körüde durmuş, Dom Katedrali’ne bakıyorduk. Güneş batarken gökyüzü kızıla boyanmış, rüzgar hafif hafif saçlarını oynatıyordu. Ben sana bakıyordum, ama sen fark etmiyordun. O an her şey çok güzeldi ama bi o kadar da karışıktı. Sen duygularından kaçıyordun, ben korkularımdan. İkimiz de sessizdik, ama içimizde fırtınalar kopuyordu.El ele tutuşup kaybolmuştuk. Boynuma kadar çıkan kalp çırpıntısıyla yanaştım sana. Elim titriyordu, nefesim kesik kesikti. Sonra birden boynuna eğildim, seni kokladım, öptüm. O küçücük anda koca bir ömrü yaşadım sanki. Gözlerini bana çevirdiğinde ne hissettiğini anlayamadım. Kaçacak mıydın, kalacak mıydın, bilmiyordum. Ama gözlerin de tıpkı benim gibi bir şeylerden kaçıyordu. Belki de aynı yerden yaralıydık ikimiz de. O gün, orada ikimiz de bi şeyler bitti sandık. Sen duygularını susturdun, ben korkularımı sakladım. Ama içten içe biliyordum, bi şeyin bitişi aslında başka bi şeyin başlangıcıydı. Boynunda bıraktığım izi düşünerek geçirdim o geceyi. Korku...

Yarım Kalan Aşk

Resim
Hayat, çoğu zaman bizi tamamlama çabasına sürükler. Daha iyi bir iş, daha güzel bir ev, daha anlamlı bir ilişki… Sanki her şey bir bütün olursa huzuru bulacağız. Oysa hayat, hiçbir zaman her şeyi tamamlamaz. Çünkü onun doğası eksikliklerle, yarım kalanlarla, ulaşılamayanlarla şekillenir. Bunu kabul etmek, belki de insanoğlunun en zor sınavlarından biridir. Ama bazen o sınavda durup düşünmek gerekir: Her şey tamamlanmalı mı gerçekten? Bazı şeyler vardır ki, yarım kalması gerekir. Hayatın güzelliği, o yarım kalışlarda gizlidir. Çünkü tamamlanmamış bir şeyin bıraktığı boşluk, içinde kocaman bir hikâye barındırır. Belki de yarım kalan bir hikâye, tamamlanandan daha fazla şey öğretir insana. Yarım kalan bir sevda, bir dostluk, bir hayal… Hepsi, bizi hayata dair daha derin düşüncelere sürükler. Gece vakti gördüğünüz bir rüyayı düşünün. Gözlerinizi kapatıp o rüyaya daldığınızda her şey ne kadar gerçek, ne kadar mümkün gelir. Belki yıllardır özlemini çektiğiniz bir anın tam ortasındasınızdır. ...

Kadına Şiddete Hayır

Resim
Kadın olmak, bu ülkede cesaret ister. Çünkü her an bir “hanzo”yla karşılaşabilirsin. Ne mi hanzo? O erkeği tanımlayan bir kelime; kadını ikinci sınıf gören, ona hak ettiği saygıyı ve özgürlüğü vermeyen, onun yerini sürekli olarak aşağıda tutmaya çalışan o yaratıklar. Batıdan doğuya gidildikçe, bu hanzoluk daha da belirginleşiyor. Batıda belki fiziksel şiddet daha azdır, ama o psikolojik şiddet, o ikincilleştirme hala her sokakta, her evde, her işyerinde var. Doğuda ise bu mentalite daha da derinleşiyor, kadının varlığı tamamen yok sayılıyor. Bazen de dinin, geleneğin arkasına saklanarak kadına yönelik saygısızlık pervasızca sürdürülüyor. Kadınların ezilmesinde, en büyük etkenlerden biri bu hanzo egemenliğidir. Erkekler, kendi iktidarlarını devam ettirmek için kadını sürekli olarak aşağılıyor. Batıdan doğuya gidildikçe, bu egemenlik daha da belirginleşiyor. Batıdaki bazı ritüeller, kadının iş gücüne katılımını engellemiyor, fakat batıdan doğuya doğru gidildikçe o saçma din ritüelleri ...

Baba Yetmiş Yıl Yetecek Bir Özlem

Resim
Bazı yaralar vardır ki insan büyüdükçe daha da derinleşir. Babamın yokluğu, tam on dört yıldır her gün içimi aynı acıyla yakıyor. Beni hayatta ilk kez gerçekten büyüten, ilk kez kendimle baş başa bırakan bir eksiklik… Ve ardında yetmiş yıl yetecek kadar bir gönül açlığı bıraktı. Bu ne büyük bir cömertlik, baba… Babam, beni her halimle tanırdı. Bazen ben susardım, o gözlerime bakar ve içimdekini görürdü. Gençlik yıllarımda bir aşkın altında ezilirken, bunu anladığını hissettiğimde şaşırmıştım. Söylememiştim, ama o biliyordu. Kalbimin, bir hayalin peşinde sürüklendiğini fark etmişti. Sessizce yanıma oturur, anlamsız konuşmalar yapar gibi görünürdü ama söylediklerinin her kelimesinde bir teselli gizliydi. Bir keresinde, dalgın bir hâlde pencerenin önünde oturduğumu görüp yanıma gelmişti. Çayını yudumladıktan sonra bir süre sessiz kaldı. Sonra, “Kalbin yorulmuş gibi duruyor. Ama dinlenir, merak etme. Herkesin kalbi bir gün yorgun düşer” demişti. O zaman o sözlerin ne anlama geldiğini pek k...

Sedat Peker

Resim
  Sedat Peker, halkının derdini dert edinmiş, adaletin peşinden koşan, en zorlu zamanlarda bile garibanın, hastanın, fakirin yanında olmuş bir adamdır. O, sadece sözde değil, özde halkın adamıdır. Ne zaman halk sıkıntıya düşse, o hep ön saflarda, en önde, bir el uzatmak için hazır olmuştur. Her zaman güçsüzün yanında, haksızlığın karşısında durmuş, halkı için mücadele etmiştir. Sedat Peker’in, sadece kendi ailesine değil, tüm toplumun çocuklarına, gençlerine, yaşlılarına sahip çıkan bir kalbi vardır. Yüreği, sadece kendisini değil, herkesi kucaklar. O, bir aile babasıdır ama sadece kendi evladına değil, toplumun bütün fertlerine karşı sorumluluk hisseder. Her zaman da bunun gereğini yapmıştır.  Sedat Peker, halkının derdini dert edinmiş, adaletin peşinden koşan, en zorlu zamanlarda bile garibanın, hastanın, fakirin yanında olmuş bir adamdır. O, sadece sözde değil, özde halkın adamıdır.                           ...

Aziz Yıldırım Fenerbahçedir

Resim
  Aziz Yıldırım’ı anlatmaya kelimeler yetmez. Fenerbahçe’nin sadece başkanı değil, bu kulübün nefes aldığı ciğeri, yürüdüğü ayağı, vurduğu yumruğudur o. Aziz Yıldırım dediğin, her Fenerbahçelinin gönlünde bir kahramandır. Hele hele şu 3 Temmuz süreci… O süreç, onun gerçek bir lider olduğunu cümle aleme gösterdi. Hakkını verelim; o gün başka biri olsaydı, Fenerbahçe’nin hali nice olurdu kim bilir? “Bizi Yıkamazsınız” Dedi, Yıkılmadı! Bak o 3 Temmuz’da Fenerbahçe’ye karşı masa başında ne oyunlar kurdular! “Şike” dediler, “örgüt” dediler, akla hayale gelmeyecek ithamlarla Aziz Yıldırım’ı hedef aldılar. Ama unuttukları bir şey vardı: Aziz Yıldırım ne kolay lokmaydı, ne de yalnız bir adam. Yanında milyonlar vardı, arkasında Fenerbahçe gibi bir dağ! O ne yaptı? Çıktı dedi ki: “Bizi yıkamazsınız! Fenerbahçe’nin başını eğdiremezsiniz!” Savcılar, hakimler, medya algılarıyla üstüne çullandı. Ama Aziz Yıldırım dediğin, eğilmez, bükülmez! Cezaevine girdiğinde bile davasından dönmedi. “Ne...

İoanna Kuçuradi: İnsan Olmanın Etiği ve Evrensel Eşitlik

Resim
  İnsanlığın Mimarı: İnsanlık, tarih boyunca kendi varoluşunu anlamlandırmaya çalışırken, en temel sorularını felsefenin kılavuzluğunda sormuştur: İnsan nedir? Eşitlik neye dayanır? Adil bir yaşam mümkün müdür? Bu soruların peşinde koşan birçok düşünür olmuştur, ancak İoanna Kuçuradi, insanın yaratılışındaki eşitliği, hak ve hürriyetlerini anlamlandıran ve bu kavramları yaşanabilir bir dünya için etik bir çerçeveye oturtan bir filozof olarak öne çıkar. Kuçuradi’nin düşüncesi, insanı insan yapan değerlerin, ahlaklı bir yaşamın ve evrensel eşitliğin savunusudur. Ona göre, insan hakları ve özgürlükler sadece yasal metinlerde yer alan soyut ifadeler değil, somut gerçekliklere dönüştürülmesi gereken evrensel değerlerdir. İnsan, doğası gereği eşittir; ama bu eşitlik, yalnızca biyolojik ya da sosyal bir kavrayışa indirgenemez. Kuçuradi, insan olmanın etiğini bu eşitliğin ahlaki temelinde arar. Ahlak ve etik, onun felsefi düşüncesinde birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Kuçuradi’ye gör...