Kayıtlar

Eylül, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İktidarın Siyasetsizliği ve Devlet Eliyle Meşru Terör

Resim
Devletin asli görevi, halkın güvenliğini sağlamak, toplumsal düzeni korumak ve refahı artırmaktır. Ancak iktidarlar, siyaset üretmekte zorlandıklarında veya meşruiyetlerini kaybetme riskiyle karşılaştıklarında, bu hedeflerden saparak daha tehlikeli ve baskıcı yöntemlere başvurabilirler. Böyle durumlarda, devlet, halkın gözündeki meşruiyetini koruma adına, şiddeti ve terörü bir yönetim aracı haline getirebilir. Bu, devleti doğrudan "meşru terör" uygulayan bir aygıta dönüştüren bir süreçtir ve iktidarın siyaset üretememesinin kaçınılmaz bir sonucudur. Siyasetsizlik ve Güç Kaybı İktidarın Teröre Yönelme Süreci İktidarlar, toplumsal sorunlara çözüm üretmekte başarısız olduklarında veya halkın desteğini kaybetmeye başladıklarında, siyaset üretme yeteneklerini yitirirler. Bu durumda, iktidarın elinde kalan tek araç, devleti baskı ve şiddet aracılığıyla yönetmektir. Meşru siyaset üretme kabiliyeti olmayan bir iktidar, devletin tüm mekanizmalarını kullanarak, özellikle muhalefeti bas...

O Kadın

Resim
O kadına söyleyin, çirkinleşsin. Ben gidince dünyaya güzellik saçmasın; ne de olsa kendini bir tanrı gibi görürken, başkalarının hislerini hiçe sayarak o egosuyla oyunlar oynadı durdu. Bütün o narin gülümsemeleri, aslında birer yanılsama, birer sahte parıltıydı. Egoist bir diva gibi, beni kendi şovunun bir parçası olarak gördü. Ama benim gidişimle birlikte, o parıltının da bir anlamı kalmasın! Hüzün geriye kalandır, bir yük olarak sırtımda; ben gittiğimde, ardımda bıraktığım her şeyin çirkinleşmesini istiyorum. O kadın, içinde bulunduğu narsist dünyada kaybolsun. O tanrısal ikilikle, hayatını zehirleyen tüm o güzel anılar, şimdi birer yük gibi sırtında kalsın. Artık gülmesin, çünkü benim için her gülümsemesi bir yalan, her bakışı bir tuzak.  Eğer bir gün ölürsem, dinleyin biraz blues benim için. O melodiler, içimdeki acıyı, kayıplarımı ve aşkımı serin bir rüzgar gibi taşıyacak. O kadının gülümsemesi, sanki en derin yaralarımın üzerine tuz serpiyormuş gibi hissedeceğim. Giderken, on...

Aşk Sadakat istermi

Resim
Aşk... Ne kutsal bir kelime, değil mi? Birine karşı duyduğunuz o saf, tarifsiz hisler. Kalbinizin çarpıntısı, midenizde kelebekler, her bakışınızda dünyayı unutturacak bir enerji... Sonra ne mi oluyor? O aşkı öğreniyorsunuz, bütün incelikleriyle. Bir kadın size aşkı öğretiyor. Peki, siz ne yapıyorsunuz? Tabi ki hemen o dersleri başka bir kadına uygulamaya çalışıyorsunuz. İşte böylece, farkında olmadan ihanet etmenin ince sanatına giriş yapıyorsunuz.  Aşkın Bilge Öğretmeni(!) Bir kadın size aşkı öğretir. Evet, tam anlamıyla. Size sevmenin ne olduğunu gösterir, size nasıl değer vereceğinizi öğretir, kalbinizin derinliklerine dokunur. "Vay be," dersiniz, "İşte bu!" Ama sonra ne olur? O öğrendiğiniz aşk, sanki bir formül gibi cebinize koyduğunuz bir deneyim haline gelir. "Bunu başka kimlerde denesem acaba?" diye düşünmeye başlarsınız. Hani aşk biricikti, hani eşsizdi? Peki, neden o hisleri başka kadınlarda da denemeye çalışıyorsunuz? Ah, çünkü aşkı öğrendiniz ...

Barbaros Şansal

Resim
Barbaros Şansal Cesaret ve Mücadele Simgesi Barbaros Şansal, Türkiye’nin en cesur ve etkileyici figürlerinden biridir. Hem moda dünyasında hem de toplumsal meselelerdeki duruşuyla pek çok insan için ilham kaynağı olmuştur. Kendisinin sosyal adalet ve insan hakları konusundaki duyarlılığı, onu yalnızca bir stilist değil, aynı zamanda bir aktivist haline getirmiştir. Ancak, onun hikayesi sadece cesaretiyle değil, aynı zamanda toplumdaki gerici zihniyetle yüzleşmesiyle derinleşiyor. Barbaros Şansal’ın 2017 yılında Atatürk Havalimanı’nda maruz kaldığı linç girişimi, bu mücadelenin en çarpıcı örneklerinden biri olarak akıllarda kalmıştır. Olay anında, iktidarın desteklediği bir grup, sosyal medya üzerinden Barbaros’un paylaşımlarını bahane ederek, ona saldırmış ve nefret dolu söylemleriyle bir linç girişiminde bulunmuştur. O an, sanki toplumsal özgürlüklerin ne denli kırılgan olduğunu gösteren bir tabloyu andırıyordu. Bu saldırı, toplumun gerici zihniyetinin bir yansıması olarak karşımıza ç...

Osmanlı Torunuyum Gerzekliği

Resim
Evet, Rusya’da “Ben Çar torunuyum” ya da İtalya’da “Ben Sezar torunuyum” diyenler hakkında muhtemelen bir şeyler duymamışsınızdır böyle bir gerzeklik görüp duyamazsınız. Ancak Türkiye’de, bu absürtlüğü geride bırakacak kadar cesur olan “Ben Osmanlı torunuyum” diyen bir grup insan var. Bu tür iddialar, gerzek kimlik arayışının en komik ve düşündürücü örneklerini sergiliyor. “Ben Osmanlı torunuyum” diyenlerin aklında ne geçiyor? Osmanlı İmparatorluğu, elbette tarihimizin önemli bir parçası; fakat bu, sıradan bir bireyin kendini bu büyük yapının bir parçası olarak tanımlamasına yeter mi? Cevap belli: Hayır! Bu kişiler, geçmişin görkemiyle kendilerine bir kimlik yaratmaya çalışırken, aslında akıl sağlığından oldukça uzak bir noktada duruyorlar. Gerçek bir Osmanlı torunu olmak, sıradan bir vatandaş için pek de mümkün değil. Osmanlı İmparatorluğu'nun karmaşık yapısı ve çok katmanlı sosyal dinamikleri göz önüne alındığında, "torun" olmak, sadece soy isimlerle değil, aynı zamanda...

Devlet Aklı Duygusal Buluşmalar ve Stratejik İflaslar"

Günlük hayatın içinde hepimizin karşılaşabileceği bir durum hayal edin: Trafikte kırmızı ışıkta bekliyorsunuz ve önünüzdeki iki aracın sürücüleri aniden araçlarından inip kavgaya tutuşuyor. Taraflardan biri iri yarı, elinde bir sopa var. Diğeri daha küçük yapılı, ama elinde bir silah bulunuyor. İri olan, sopasıyla karşı aracın camlarını kırmaya başlıyor ve içerideki savunmasız insanlara da saldırıyor. Aracın içindeki çocuklar korku içinde ağlarken, adam aralıksız olarak şiddet uygulamaya devam ediyor. Böyle bir manzara karşısında siz ne yapardınız? Aracınızdan inip olaya müdahale mi ederdiniz? Kimse aracından çıkmazken, siz olayın içine atlayıp, kendi ailenizi de tehlikeye atarak kahramanlık mı yapardınız? Yoksa cep telefonunuzu alıp polisi ve ambulansı arayıp yardım çağırmakla mı yetinirdiniz? Tam o sırada, elinde silah olan adam harekete geçer. Hiç tereddüt etmeden silahını iri sopalı adamın üzerine boşaltır. Ancak bununla da yetinmez; sopalı adamın ailesine, çocuklarına da silahını ...

Atatürkün Çocukları Harbiyeliler

Resim
Harbiyelilerin "Atatürk askerleriyiz" söylemiyle gurur duyması, Türk askeri geleneğinin ve modern Türkiye'nin temel taşlarından biri olarak değerlendirilmelidir. Ancak bu ifadenin iktidar çevreleri ve yandaşları tarafından eleştirilmesi, sorgulanması ve yaptırım uygulanması sadece basit bir bireysel olay değil, derin bir korkunun ve güvensizliğin göstergesidir. Bu tutumun altında yatan sebepler, iktidar ve onun destekçileri için neden bu kadar rahatsız edici bir mesaj olduğunu anlamamızı gerektiriyor. Çünkü bu durum, Türkiye'nin bağımsızlık ve modernleşme sürecine duyulan korkunun yansımasıdır. Atatürk’ün Mirası ve İktidarın Korkusu Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken yalnızca bir devlet yaratmadı; aynı zamanda bu devletin üzerine inşa edileceği laik, bağımsız ve çağdaş değerleri yerleştirdi. Bugün "Atatürk askerleriyiz" diyen Harbiyeliler, bu değerleri korumak için mücadele eden genç subay adaylarıdır. Peki, iktidar ve yandaşları neden bu sözden bu kad...

Mansur Yavaş

Resim
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, "Halka hizmet, hakka hizmettir" anlayışıyla hareket ederek, belediyenin asli görevleri arasında bulunmamasına rağmen okulların temizliği için inisiyatif alıyor. Bu durum, onun toplumsal sorumluluk bilincinin ve halkın ihtiyaçlarına duyduğu saygının bir yansımasıdır. Ancak, Milli Eğitim Bakanlığı'nın milyarlık bütçesine rağmen okullarda temizlik personeli bulunmaması ve hijyen malzemelerinin yetersiz kalması, eğitim sistemindeki temel sorunların göz ardı edildiğini gösteriyor. Mansur ağabeyim, okulların temizliği konusunda bu inisiyatifi üstlenerek, öğrencilerin sağlıklı ve temiz bir ortamda eğitim almasını sağlamak için çaba gösteriyor. Ancak, bu samimi çabası iktidar tarafından engelleniyor. İktidar, Mansur Yavaş’ın bu girişimine karşı çıkarak, okulları temizletme çalışmalarını yasaklamaya yönelik adımlar atıyor. Bu durum, kamu kaynaklarının etkin kullanımı ve eğitim alanındaki temel ihtiyaçlar...

İyi İnsan Olmak

Günümüz dünyasında, kimliklerin bireyler üzerindeki etkisi ve toplumsal yansımaları sıkça tartışılan konular arasında yer alıyor. Din, dil, ırk ve milliyet gibi faktörler, tarih boyunca toplumları şekillendiren güçlü dinamikler olmuşlardır. Ancak, bu kimlik unsurlarının ötesine geçerek, insan olmanın özüne odaklanmak ve kişileri ahlaki değerlerine göre değerlendirmek, giderek daha büyük bir ihtiyaç haline gelmiştir. Benim bakış açıma göre, insanları kategorilere ayıran bu tür kimlikler, bireylerin gerçek değerini belirlemede yetersizdir. Çünkü insanın değeri, ait olduğu etnik grup, inandığı din ya da konuştuğu dil ile ölçülemez. Bu unsurlar elbette ki kimliklerimizin bir parçasıdır ve bireysel farklılıklarımızı anlamamıza yardımcı olur. Ancak, asıl önemli olan, bu kimliklerin ötesine geçip, iyi bir insan olma kavramına odaklanmaktır. İyi insan olmanın ne anlama geldiğini sorguladığımızda, karşımıza evrensel bir anlayış çıkar. Vicdanlı olmak, adil davranmak, başkalarına saygı göstermek,...

Cinsiyetten Öte İnsan Olmak

Cinselliğin bastırıldığı toplumlarda, kadınların samimiyet ve naziklik gösterdiklerinde, erkekler bu davranışları çoğunlukla "ilişkiye davet" olarak algılayabiliyor. Bu durum, kadınların karşı cinsle sağlıklı ve dostça ilişkiler kurmalarını engelliyor; çünkü akıllarında sürekli "Acaba yanlış mı anlaşılırım?" sorusu dönüp duruyor. Hem reel hayatta hem de sosyal medya platformlarında bu algı, insan ilişkilerini karmaşık hale getiriyor. İnsanın en temel özelliği, birbirimizi cinsiyet kimliklerimizden bağımsız olarak, önce "insan" olarak görebilmemizdir. Ancak, cinselliğin sıkı kurallarla çevrelendiği bir ortamda bu anlayışı geliştirmek oldukça zor. Kadınlar, kendilerini korumak adına sergiledikleri erkeksi davranış biçimleriyle içlerindeki dişi enerjiyi köreltiyor. Sonuç olarak, eril enerjileri yükseliyor ve bu durum, toplumsal ilişkilerde derin bir dengesizlik yaratıyor. Kadınların zarafetini ve nezaketini kaybettikçe, hayatın genel zerafeti de azalmış oluyo...

Devlet Aklına Kendini Yerleştiren Ahmaklar

Devlet Aklına Kendini Yerleştiren Ahmaklar Üzerine Siyaset ve yönetim dünyasında sıkça karşılaşılan bir durum, kendilerini "devlet aklı" olarak gören ve her şeyin kontrolünü ellerinde bulundurduklarını sanan kişilerin yarattığı tahribattır. Bu kişiler, toplumun çıkarlarını koruyormuş gibi davranarak, devlete hizmet ettiklerini iddia ederler. Ancak gerçekte yaptıkları şey, kişisel çıkarlarını korumak, hatalarını örtbas etmek ve sistemin işleyişini sabote etmektir. Devleti kendi iradeleriyle yönlendirebileceklerine inanarak, "devlet aklı" yerine kendilerini koyan bu tipler, zamanla büyük zararlar verir. "Devlet Aklı" Miti ve Gerçekler "Devlet aklı" denilen şey, aslında toplumun, hukukun ve kamusal faydanın rehberliğinde yürütülmesi gereken bir süreçtir. Ancak, kendilerini bu aklın yerine koyan kişiler, tüm süreci tahrip eder. Bu kişiler, sanki her şeyin bilgisine vakıfmış ve her durumun kontrolünü elinde tutuyormuş gibi davranırlar. Aslında, ger...

Ülkenin Temeli Sallanıyor.

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin ekonomi politikaları, ülkenin karşı karşıya olduğu sorunları çözmekten ziyade, yoksulluğu sürdürülebilir hale getirmek üzerine kurgulanmış durumdadır. Bu durum, Türkiye’nin ekonomik yapısını giderek sarsarken, ülkenin sosyal ve politik dinamiklerini de derinlemesine etkiliyor. Kayıt dışılık, artık ekonominin neredeyse her alanına sirayet etmiş durumda. Bu durum, devletin kurumsal yapısının ciddi şekilde zayıflamasına neden olmakta ve toplumun her kesiminde güvensizliğe yol açmaktadır. Ekonomi yönetimi, Cevdet Yılmaz ve Mehmet Şimşek gibi isimler aracılığıyla, ekonomide bir dezenflasyon sürecinin yaşandığını ve toparlanma sinyalleri verildiğini iddia etse de, bu söylemler gerçekle bağdaşmamaktadır. Enflasyon oranlarındaki düşüş, büyük ölçüde baz etkisinden kaynaklanmaktadır. Bir yıl önceki yüksek enflasyon oranları üzerinden yapılan kıyaslamalar, mevcut durumu olumlu göstermekten başka bir işe yaramamaktadır. Türkiye, hâlâ yüksek enflasyon...

Yozlaşmanın Yayılımı

Çürüme: Sessiz Çöküşün Anatomisi Artık net bir gerçek var: İnsan, patatesten farklı değil. Neden mi? Anlatayım. Bir kasa patatesin içinde tek bir çürük varsa, diğerlerini de kaçınılmaz olarak çürütür. İnsan da böyle; yozlaşmış bir yapı içinde, bozulma hızla yayılır. Patatesten farkımız ne? Hep aynı soruyu sordum kendime: Bir kişi bir ülkeye nasıl bu kadar zarar verebilir? Yanıt açık: Biz, hızlı çürüme konusunda patatesten daha yetenekliyiz. Sessizce, görünmeden, adım adım. AKP iktidarı, bu çürümenin en bariz örneği. Yolsuzluk, rüşvet ve adam kayırma, sistemin her köşesine işlemiş durumda. Ülke, menfaat peşinde koşanların elinde eriyor. Kamuda çalışan binlerce insan var; her biri dev bir makinenin dişlileri. Dişlilerden biri veya birkaçı yanlış emre direnebilse, yani çürümeseler, makine durur. Ama kimse "Beni çürütemezsiniz!" diyemiyor. Aksine, herkes işini kaybetme korkusuyla susuyor. AKP döneminde bu korku daha da derinleşti. Liyakat yerini sadakate bırakmış durumda. Fak...